Tabii Kuluçka Makinası
Dr. Hamid İSPİRLİOĞLU
Yakın bir geçmişte insan zekâsı geliştirdiği teknikten istifade ederek kuluçka makinesi yapabilmiştir. Bu makinede en ehemmiyetli mesele olan ısının sabit tutulması işi termostat adlı cihazlar vasıtasıyla yapılmaktadır. Kâinatta cereyan eden, insanın aklını durduran ve failine karşı hayranlık duygularını geliştiren sayısız hadiselerden birisini anlatacağız. Tekniğin ideal şekilde yeni yapabildiği bir işi, şuursuz, aciz bir hayvanın mükemmel olarak nasıl gerçekleştirdiğini görelim.
Avustralya'da yaşayan Tümsek Yapıcı veya Orman Hindisi (Alectura Lathamı) denen garip bir kuş vardır. Bu kuş 15 metre yükseklikte 5 metre çapında tümsekler yapmaktadır. Avrupalı göçmenler bu tümsekleri yerlilerin mezarı veya çocukların oynamak için kazdıkları mağaralar zannetmişlerdi. Ancak 30 sene kadar önce Avustralya ilmi araştırma komitesi üyelerinden birisi bu mağaraların sırrını çözebilmiştir.
Bazı araştırıcılar kuşun mağarayı açtıktan, içine yumurtaları bıraktıktan sonra işinin bittiğini zannederler, fakat bu düşüncenin yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Zira mağarayı açan hayvan, devamlı olarak onunla meşgul olmak mecburiyetindedir. Aksi halde herşey bir anda bozulabilir.
Orman hindisinin yumurtası, deve kuşu yumurtası kadar büyüktür. Aslında, bir tavuk büyüklüğünde ve boyu sarı kırmızı olan bu güzel kuşun ortalama ağırlığı 2 kilo olup, 50–60 gram ağırlığında bir yumurta yapması beklenirken 250 gramlık yumurta yapmaktadır. Bu hayvan yazın 4–8 günde bir ve mevsimde 35 tane yumurta yapar. Yumurtanın kuluçka devri 7 haftadır. Demek ki hayvan devamlı olarak 7–10 yumurta ile ilgilenmek mecburiyetindedir ki, bunların toplam ağırlığı 3 kiloya yakındır. Haliyle hayvan kanatları ile bu kadar yumurtayı ısıtamayacaktır. Dolayısıyla bu kuş için, yumurtalarını koyup bekleteceği kuluçka makinesi vazifesi gören bir yer yapmaktan başka çare yoktur.
Isınma için kuş, bakteriyel fermantasyon hadisesi ile (mayalanma-kokuşma) fazla miktarda ısı üreten yaprak ve otları kullanır. Bununla beraber biraz yaprak toplamakla işin hallolacağını düşünmek yanlıştır. Hakikaten enkübasyon (kuluçka odası) saman yığınlarında olduğu gibi yanabilir. Demek ki materyali hususi bir muameleden geçirmek gerekir. Toplama işinde de büyük zorluklar vardır. Yarı çöl Avustralya kırlarında kuluçka zamanında hemen hiç yağmur yağmaz. Hâlbuki suya ihtiyaç vardır; zira kuru, saman (fermantasyona uğramaz ve ısı sağlayamaz. Çöl rüzgârı, yaprakları dağıtabilir ve böcekler bunları yiyebilir. Çok sık orman yangınları sırasında yanabilir. Bunlar kuş için son derece mühimdir. Bütün materyalini hemen kuluçkadan önce hazırlasaydı hiçbir netice alamazdı. Hayvan 6 ay evvel tedbirini almalıdır. Böylece, sonbaharda; erkek -zira hazırlıklarla sadece o uğraşır tedbirini alır. Çok gelişmiş ayakları ile 3 metre çapında L5 metre derinliğinde bir çukur kazar. Takriben yarım hektarlık araziyi tanıyarak ıslak yaprak ve ot toplar.
Bunların hepsini açık tuttuğu çukura atar. Yağmur suyu bunların nemli kalmasını temin eder. Bununla beraber kış sırasında yağmur yağmadığı da vakidir. İlkbahar geldiğinde artık çukur yaprakla dolmuştur. Bu ana kadar kendine yaklaşan dişilere karşı düşmanca tavır gösterirken artık davranışı değişir. Fermante olan ve sıcak buhar çıkaran kütleyi karıştırmak gibi çok zor bir işi vardır. Usta bir bahçıvan gibi hepsini iyice karıştırır ve havalandırır; ısıyı 33 C de muhafaza eder.
Artık erkek, dişinin yumurtlamasına müsaade eder. Erkek açtığı deliği örter. İlk yumurta için örttüğü yerin bir bölgesinde küçük bir delik açar. Bir saat uğraşır. Dişi hadiseyi seyretmekte ve acele etmemektedir. Erkek işini bitirir, işaretini verir ve dişi yaklaşır erkeğin açtığı deliği tetkik eder. Bazen dişinin hoşuna gitme- yen birşey olabilir. O zaman uzaklaşır ve bir kovuğun altına saklanır. Erkek de açtığı deliği kapatır ve bir yenisini açar. Böylece dişiyi memnun edene kadar 3–4 delik açtığı olur. Dişinin tetkiki sonucu erkek neticeyi alaka ile bekler. Dişi, birinci yumurtayı yumurtladıktan sonra kaybolur, ormana dolaşmaya gider. Yumurtanın bakımı erkeğe aittir. 4–8 gün sonra dişi ikinci yumurtayı yapmak üzere gelir. Dişi kuluçka ile meşgul olmaz bu iş erkeğe aittir. Erkek, kuluçka odasını 33 ° C sıcaklıkta tutmakla vazifelidir. Eğer odanın sıcaklığı 1 0 C düşer veya çıkarsa, yumurtalardan civciv çıkmayacaktır. Bu kadar hassas bir işi bu şuursuz hayvan nasıl yapmaktadır? Bu vazife taksimini yaptıran kimdir? İnsan aletsiz olarak bu kadar hassas ısı sabitliğini temin edebilir mi?
Gayretli Baba:
Her sabah, gün ağarmadan biraz evvel, erkek işini yapmak üzere gelir. Kuluçka odasının hava yollarını kazar.
Fermantasyondan meydana gelen sıcaklık, gece kâfi gelmekte, fakat gündüz çok gelmekte, hatta bazen tehlikeli olabilmektedir. İşte fazla sıcaklık bu havalandırma yollarından çıkacaktır. Akşama doğru erkek, sabah açtığı havalandırma yollarını kapamağa başlar. Yaz gelince bu tedbir kâfi gelmeyecektir. Tabii ki, fermantasyondan meydana gelen sıcaklık azalacak fakat güneşin sıcaklığı bu azalmanın kat be kat üstüne çıkacaktır. Böylece yumurtanın aşırı ısınma tehlikesi belirir. Bunun için erkek, kuluçka çukurunu kalın bir toprak tabakası ile kapamağa başlar. Sıcaklık arttıkça, toprak kalınlığını artırır. Bu kalınlık 1 metreye varır. Bu ufacık hayvan bu iş için 20 metre küp toprak taşır. Bu ise, gerçekten hayret edilecek bir davranıştır.
Soğutma Tekniği:
Sonbaharda, Avustralya çölünde sıcaklık o derece yükselir ki, kalın bir toprak tabakası dahi, enbükasyon çukurunu fazla sıcaklıktan muhafaza edemez.
Hayvan bu takdirde taktik değiştirecektir. Sabah erken, evvelce çukurun etrafına yerleştirdiği ve gece soğumuş olan kumu kuluçka odasına sokar, bu ameliyeyi her sabah tekrarlar. Acaba hayvan içerideki ısıyı sabit tutacak soğuk kum miktarını, nasıl hesap etmekte ve içeriye taşımaktadır!?..
Avustralya'da, sonbahar sonunda güneş sıcaklığı azalır. Fermantasyondan (otların çürümesi) meydana gelen sıcaklık ise sıfır dereceye yaklaşır. Hayvan bir öncekinin tam tefsi bir problemle karşı karşıyadır, yeniden sıcaklık meydana getirmek gereklidir. Artık erken kalkmaz, sabah saat 10 a doğru çukurun yanına gelir. Yüzeydeki toprağı birkaç santim kalana kadar kaldırır. Böylece güneş de yuvanın içini ısıtmış olur. Ancak soğuk olan gecelerde gündüz içeriye biriken ısı kâfi gelmeyecektir. Hayvan gündüz ısınan kumu öğleden sonra yuvaya taşımaya başlar, burada yine içeriye taşıyacağı miktar önemlidir. Bu miktarı hayvan ayarlar. (Sanki fizik tahsili yapmış!)
Hayvanı çalışırken izlersek, katı bir prensibe göre hareket etmediğine şahit oluruz. Mesela, ilkbaharda çok sıcak olursa, derhal vaziyete adapte olmaktadır ve yazın yaptığı gibi hareket etmektedir. Eğer hava soğursa ilkbahardaki tekniğe dönmektedir.
Araştırmacı, bu problemi tercübî olarak görmek için hayvanın adaptasyonunu yakından inceler. Bir ilkbahar günü hayvan ot ve yaprak ararken, araştırmacı kuluçka odasına yığılmış olan yaprak, kum ve otu ortadan kaldırır. Erkek geri dönüp vaziyeti kontrol edince, eksikliği anlar ve derhal sonbaharda yaptığı hareket tarzını tatbike geçer.
Bir başka tecrübede araştırmacı, kuluçka odasına 100 metreden idare edilebilen 3 ayrı elektrikli ısıtıcı koyar. Isıtma aralıklarla yapılınca, bu durum erkeğe uyumunu kaybettirir. Zira ne olduğunu anlayamaz. Ancak daima en doğru tedbiri alıp, bazen soğuk, bazen sıcak kum taşıyarak, kum tabakasını inceltip kalınlaştırır. Aynı zamanda hava yollarını da açar.
Neticede hayvanın sıcaklık hissinin çok gelişmiş olması lazım geldiği düşünüldü. Erkek hayvan evvela izliyor sonra gayet hesaplı olarak en doğru tedbiri alıyordu. Bu tedbirlerin hepsinin karışık ve yorucu olduğu bir hakikattir.
Uzun zamandır hayvandaki bu sıcaklık hissinin keyfiyeti bilinmiyordu. Nasıl oluyor da bir derecelik farkı hayvan fark- edebiliyordu? Hayvanın çalışmaları esnasında bir kaç dakikada bir, gagasını yuvaya soktuğu ve kumla dolu olarak geri çektiği müşahede edilmiştir. Böylece topraktan bir numune alıp, dili ve damağı ile ısıyı ölçmektedir.
Erkek ve dişinin aralarında yaptığı vazife taksiminden başka yukarıda bahsedildiği üzere, insanı hayrette bırakacak işlerin yapılması nasıl şuursuz bir hayvana verilebilir? Bu işi, bunlara talim ettiren kimdir?
Bu kadar zahmete karşılık hayvan, yumurtaların hepsini çıkartamaz. Tilkiler yumurtaları alıp yiyebilir, yağmur odayı çöktürebilir. Yavruların çıkmasından sonra bile durum onlar için her zaman iyi gitmez. Anne ve baba onlarla hiç bir şekilde meşgul olmaz Daha ilk dakikalardan itibaren kendi başlarına topraktan çıkma zorluğu ile karşı karşıyadırlar. Çamur ve kumlar arasında kat edecekleri mesafe 15–20 saat sürer. Bu sebepten, yavruların çoğu bu seyahat sırasında boğularak ölürler. Yavrulardan biri, dış dünyaya ulaşırsa yuvanın kenarına bitap halde yuvarlanır. İlk saatlerde ormanda kendine bir sığınak arar. Anne ve babası ile hiç bir teması yoktur. Hatta yuvayı ısıtmak veya soğutmakla meşgul olan babasına bu esnada rastlayabilir, fakat hiçbir alaka göremez. Dinlendikten sonra yavru hemen yürümeye hatta uçmaya başlayabilir. Şimdiden tüyleri vardır. Bu, yumurtanın fevkalade hacmini izah eder.
Daha ilk geceden itibaren yavru enkübasyonun bulunduğu sahayı terk eder, uçabilir, yalnız başına yiyeceğini bulabilir. Bir kıpırtı olunca kaçar. Çiftleşme için olgun olana kadar kendi aile üyelerinden bile uzak durur. Buna göre anne ve babasından birşeyler öğrenebilmesi mevzuu bahis değildir. Bütün bilgisini sevk-i İlahı ile elde eder. Yetişkin olduğu zaman da, kuluçka zamanı yaklaşır yaklaşmaz kuluçka odasını inşa eder. Tıpkı babası gibi bununla meşgul olur.
Burada şu noktaya temas etmek lazım. Yuvanın yapımı için 20 metre küp toprak kullanacak kadar gayretli olan kuş, yavrusunun yuvadan çıkmasına yardımcı olmamaktadır. Buradaki hikmet nedir? Öyle zannediyorum ki, burada anası ve babası ile tamamen irtibatsız olarak dünyaya gelen yavrunun hayatında kendisine lüzumlu olan yiyecek bulma, düşmanlarından korunma ve anlattığımız akılları durduran, tekniğin yeni başardığı bir işi yaparak, yaptığı kuluçka odası ile neslinin devamını temin etme bilgisini başkasından öğrenmeyip doğrudan doğruya yaratıcısının ilhamı ile yaptığını akıllara ders vermek için bu hadise gözler önüne sergilenmiştir. Ama insanlık bu işin farkına 30 sene önce varabilmiştir.
İnsanoğlu aklını kullanıp bu işi daha önce çözse idi, ısıtma ve soğutma aleti yapmaya yüzyıllarca önce muvaffak olabilecekti.
(Prof. Dr. Antonie STOLK'dan derlenmiştir)